Seyahat ettiğim ülkeler arasında İskandinav ülkelerinin bendeki yeri ayrıdır. Gelişmişlik düzeyleri, düzenli ve mimari açıdan zengin kentleri, farklı kültürleri, sapsarı ve renkli gözlü insanları, insanlığın saf halini yansıtan yüz ifadeleri bende hep güzel duygular uyandırıyor.
Kopenhag biletimi önceden almıştım. Oldukça ekonomik olan seyahatimi rayından çıkaran şey Türk lirasının Euro karşısındaki değer kaybıydı. Aylar öncesinden rezerve ettiğim otelim günden güne pahalanıyor ama ben hiçbir şey yapamıyordum.
Danimarka'nın muazzam başkenti, Dan kültürünün harika adresi Kopenhag'da, Euro değil, Danimarka Kronu'nun geçerli olduğunu hatırlatmadan geçemeyeceğim. Havalimanında onlarca döviz bürosu var. Kent merkezindeki döviz büroları kur yönünden daha avantajlı.
İstanbul'dan üç saat süren yolculuğum Kopenhag havalimanında son buldu. Otelim Wake Up Copenhagen sadece oda ve kahvaltı hizmeti sunan, bir oteller zinciri. Merkez tren istasyonuna oldukça yakın. Benim için iyi bir seçim.
Seyahatim öncesinde, hem müzelerde, hem de metro, tramvay ve otobüslerde geçerli olan Kopenhag Kart almayı planlamıştım. Kopenhag Kart için güzel bir aplikasyon yapmışlar. Kopenhag'ın gezilebilecek güzel yerlerinin tanıtımının yapıldığı, otobüs, tramvay ve metro güzergahlarının yer aldığı aplikasyonun Android ve Iphone versiyonları mevcut.
5 gün 120 saat geçerli Kopenhag Kartın fiyatı 113 Euro. Oldukça pahalı olan bu kart, pahalı bir kent olan Kopenhag için küçük bir ipucu.
Otelime yerleştikten sonra Kopenhag'ın kalbinin attığı Nyhavn ( Yeni Liman ) bölgesine yol alıyorum. Rengarenk binaların, sayısız kafe ve restoranların yer aldığı bu bölge eskiden denizcilerin teknelerini yanaştırdığı, daha çok Amsterdam'ın Red Light District bölgesini anımsatırken yıllar içinde turizme kazandırılmış.
Kopenhag tıpkı Amsterdam gibi, kanallar ve bisikletler şehri. Kobenhavn Tüccar Limanı anlamına geliyor. Vikinglerin anavatanı Danimarka'da, deniz, kanal, bisiklet ve Vikinglere dair sayısız obje ile karşılaşmak mümkün.
İkinci gün, erkenden sırt çantam ve ben yola çıkıyoruz. İstikamet Hans Christian Andersen'in masal kahramanı, dünyanın en çok fotoğrafı çekilen kadınlarından Küçük Deniz Kızı Heykeli. ( The Little Mermaid) Küçük bir kayanın üzerinde yer alan heykelin yanı başında onlarca turist. Herkes Küçük Deniz Kızı ile fotoğraf çektirmek için yarışıyor. Burası aynı zamanda, küçük tur teknelerinin de uğrak noktası.
Masal kahramanı Küçük Deniz Kızı'ndan sonra Amelienborg Sarayı'na doğru yürüyorum. Kısa bir yürüyüşün ardından saray tüm ihtişamı ile beni karşılıyor. Atatürk'ün ebedi istirahatgahı Anıtkabir'de nöbet tutan askerlerin benzeri, ilginç kostümleri ve nöbet değişimleri ile Kraliyet askerleri size “merhaba” diyor. Meydanda, Kraliyet Ailesi'nin bu ihtişamlı sarayını gözlemledikten sonra, Sarayın müze bölümüne geçiyorum. İşte Kopenhag Kartın faydaları. Size sıra beklemeden, ekstra bir ücret ödemeden müze gezme fırsatı veriyor.
Danimarka Kraliyet Ailesinin yaşantısından kesitler sunan müze, bu görkemli yaşamı çeşitli figürlerle ziyaretçilerine hissettiren müzeden sonra yönümü, Aziz Peter Kilisesi'ne çeviriyorum. Sarayın eklentilerinden olan kilise, Kopenhag'ın görülemeye değer mimari şaheserlerinden.
Aziz Peter Kilisesi'nden sonra, yine bir kiliseye doğru yöneliyorum. Kurtarıcı Kilisesi. ( Church of Our Saviour ) Kurtarıcı Kilisesi oldukça ilginç kubbesi ile dikkat çekiyor. 440 basamakla tırmanılan bu kubenin zirvesine kadar çıkıyorum. Bir insanın geçmekte zorlanacağı basamaklardan tırmanarak çıktığım zirveden kuşbakışı Kopenhag'ı seyrediyorum.
Sırada sokak lezzetlerini tadacağım Papioren var. Papioren çok sayıda lokal lezzetin satıldığı, kokteyl ve yerel biraları tadabileceğiniz sayısız küçük restoranı bünyesinde barındıran bir hangar. İçerisi oldukça kalabalık. Şansıma güneş gökyüzünde kendisini gösteriyor. Carlsberg'in yanına güzel bir ördek eti ve hotdog eşlik ediyor. Bir yandan Nyhavn'ı bir yandan geçen küçük tur teknelerini seyre dalıyorum. Papioren, Kopenhag' da mutlaka gidilmesi ve yaşanması gereken bir yer. Gecesi de en az gündüzü kadar canlı, kıpır kıpır bir adres Papioren.
Kopenhag denilince, akla gelen en önemli adres Carlsberg. Oyunun parçası ( Part of The Game ) sloganı ile Liverpol futbol takımının da sponsoru olan dünyanın sayılı bira markalarından Carlsberg, bira ile ilgili merak edilen herşeyi size vaad ediyor. Amsterdam için Heineken ne ise, Kopenhag için Carslberg o. Carslberg'i, üretim tarihini, sürecini, müzesini ayrı bir yazıda ele alacağım. Kopenhag Kart size ücretsiz olarak Carslberg Müzesi'ni gezme imkanı veriyor. İki bira da firmadan armağan. Bira içerek, bira müzesi gezmenin keyfi bir başka.
Kopenhag, Almanya'nın aksine az sayıda Türk'ün yaşadığı bir kent. Uşak, Sivas kentlerinden göçen yurttaşlarımızın dışında, Konya'nın Cihanbeyli, Kulu ile Ankara'nın Haymana ilçesinden çok sayıda insanımız artık Kopenhag'ın bir parçası olmuş.
Meslektaşım, dostum Mustafa Dönmez'in, kardeşi ve kuzenlerinin de Kopenhag'da yaşadıklarını öğrenmem, benim için güzel bir sohbete ve çok güzel insanları tanımama kapı araladı.
Sabri ( Sevgili Mustafa'nın kardeşi ), Mehmet ve Serhat'ın ( Sevgili Mustafa'nın kuzenleri ) misafirperverlikleri için müteşekkirim.
“Katz”, Kopenhag'da gündüz kafe, gece ise klüp hizmeti veren her yaştan insanın tercih ettiği keyifli bir adres. Mehmet'in harika kokteylleri ile güzel bir geceye merhaba dedik. Serhat,Danimarkalıların ne istediği çözmüş ve iş hayatında başarılı olmuş bir girişimci. Sabri yaşamının bir bölümünü İsveç'te geçirmiş; Türkiye ve Avrupa kıyaslamasını sosyolojik olarak oldukça iyi yapıyor. Bizim insanımızla sıcacık sohbet çok iyi geliyor. Göçmenler, insan hakları politikaları, sosyal adalet, eşitlik, refah ve yaşam şartları ile ilgili detaylı bilgilerle ve yeni üç dost kazanmanın keyfi ile otelime dönüyorum.
Kopenhag, dünya mutfağının değişik lezzetlerini tadabileceğiniz adreslere sahip. “Noma” füzyon mutfağının dünyadaki en önemli adreslerinden. Noma'nın şefi ve çalışanları uzun bir seyahate çıktığı için restoranın bir süreliğine kapalı olduğunu öğrendim. Onun yerine komşu otel Tivoli Business Otel'in roofunda yer alan “Mash” a gittim.
“Mash” Kopenhag'ın Nusret'i. Menüsü et ağırlıklı. Güzel bir Uruguay steak ve bir kadeh Margarita. Denemenizi öneririm. Ama Türkiye'deki steak restoranlarla mukayese etmem. Günaydın, Nusret, Tavacı Recep, Kaburgacı Selim ve onlarca et lokantası “Mash”a fark atar. Anadolu mutfağının zenginliği tartışmasız. Ama sanırım pazarlama kısmımız oldukça eksik. Bu arada, herkes Nusret'in tuzlama hareketini biliyor. Dünya küçük. Sosyal medya sen nelere kadirsin?
Stick & Sushi ise “Tepenyaki” tadında sushi yenilebilecek bir adres. Japon kültüründeki yer sofrası düzeni içerisinde, ayakkabılarınızı çıkararak ve yapılan ürünleri izleyerek bir yandan tabağınızdaki sushileri bitirebileceğiniz Stick & Sushi, size enfes bir Kopenhag manzarası vaadediyor.
Yemeğimi yerken yaşadığım ilginç bir olayı sizlerle paylaşmak isterim. Yan tarafta oturan iki turiste servis yapan garson kız, servis tepsisindeki şarabı turistlerden birisinin üstüne devirdi. Turist adam oldukça sakin karşıladı durumu. Üzerindeki gömleği sakince çıkardı. Garson kız binbir özür dilerken, yaşanan bu talihsiz kazadan tamıtamına beş dakika sonra, adamın bedenine uygun paket içerisinde yeni bir gömlek takdim edildi. Dakiklik ve zerafet bu olsa gerek. Ayrıca bu durum bana acaba benzer olaylar sık yaşanıyor ve buranın bir gömlek stokumu var? diye düşündürdü. Ne olursa olsun alkışı hakeden bir davranış.
Berlin, Helsinki, Münih, Venedik ve daha nice Hard Rock Cafe arasında, Kopenhag'daki Hard Rock oldukça sıradan. Dekoru özensiz. Ama elmalı turtası muhteşem. Midilli'li Yunan barmen Alex'le, Türk- Yunan dostluğu ve benzerliklerimiz üzerine sıcak bir sohbet yapıyoruz. Kopenhag Hard Rock Cafe denince aklıma barmen Alex gelecek.
Danimarka, tarımsal ürünler ihracatında dünyanın sayılı ülkelerinden birisi. 5 milyon nüfuslu, küçücük ülke, 80 milyonluk Türkiye'den daha fazla tarımsal ihracata sahip. Bunu düşünmemiz gerekiyor. 43.000 km2'lik ülkenin süt ve süt ürünleri ihracatı bizden fazla.
Bunun sonuçlarından birisi yemeklerden önce, mutlaka tereyağı servisi yapıyorlar. Gerçekten, süt ürünlerine güveniyorlar. Bira istiyorsunuz öncesinde tereyağı geliyor. Balık istiyorsunuz öncesinde tereyağı geliyor. Et istiyorsunuz öncesinde tereyağı geliyor. Bizim acılı ezmemize karşılık Kopenhag'ın tereyağı. Lezzetli mi? Tabi ki. Hayatımda kahvaltı dışında hiç bu kadar tereyağı yememiştim.
Kopenhag temiz ve düzenli bir kent. İnsanları sıcak. Havası serin. Otobüs ve metroları dakik. Otobüsün gecikmesi ve sizin bir toplantıya ya da işe geç kalmanız ve bu nedenle taksiye binmeniz halinde, taksi ücretini belediye karşılıyor. Buna “insanı merkeze almak” demek gerekir sanırım. Kendilerinden ve verdikleri hizmetten emin insanlar Danimarkalılar. 6 gün boyunca hiçbir trenin ya da otobüsün geciktiğine şahit olmadım.
Mesai bitimlerinde, binlerce bisikletli insanın eve dönüşüne şahit oldum. Kopenhag gerçekten bir bisiklet şehri. Genci, yaşlısı, erkeği, kadını günün her saatinde ulaşım için bisiklet kullanıyor. Metro istasyonlarının çevresi bisiklet dağları ile dolu. Her tarafta bisiklet yolları var.
Ulaşım yöntemi uygarlığın bir göstergesi. Temiz hava, korunan doğa, muhteşem mimari ve insana saygı bu ülkenin temel özelliği.
Sağlık hizmetleri, eğitim, ulaşım devlet güvencesinde. Refahın ölçülerinden birisi kamusal hizmetlerden herkesin eşit yararlanması. İnsanlık tarihinde, refah ve sosyal adalet yönünden İskandinav modeli gerçek ve güncel bir örnek.
Kopenhag, herşeyiyle muhteşem bir kent.
Beğendik efendim. Hatta hayran olduk.
Gez Dünyayı gör Kopenhag'ı...
Comments