Beyrut ve çevresinin güzellikleri saymakla bitmez. Şaşırtıcı bir Ortadoğu ülkesi Lübnan.
Beyrut’a tepeden bakmak oldukça keyifli. Bunun için adresiniz “Lady of Lebanon.” Bir azizenin heykeli tepede size karşılıyor. Meryem Ana’nın Beyrut şubesi “Lady of Lebanon.” Brezilya Sao Paulo’daki İsa Heykeli gibi görkemli. Heykelin hemen alt bölümünde bir katedral ve hediyelik eşya dükkanı var. Bu dükkanda Hristiyan inancına özgü İsa Heykelleri ve ikonalar satılıyor. Manzara kadar keyifli olan birşey daha var ki; o da bu alana ulaşım. “Lady of Lebanon” a ulaşım teleferikle sağlanıyor. Bir kola kutusu büyüklüğündeki hiçbir şekilde güven vermeyen, en ufak rüzgarda sallanan kabinlerle yaklaşık 5-10 dakika arasında tepeye en yakın noktaya varıyorsunuz. Yükseklik korkusu olanlara ve güvenlik “benim için herşeyden önce gelir.” diyenlere asla tavsiye etmem. Teleferikten indikten sonra, fenükülere biniyorsunuz. Fenikülere binmeden önce, o arada acıktım derseniz Dunkin Donut yiyebileceğiniz; birşeyler içebileceğiniz bir kafe mevcut.
Sonraki durağım Jeitta Grotto. Jeitta Beyrut’ta tüm turistlerin uğrak yeri olan bir mağara. Ama mağara deyip geçmeyin. Dünyanın 7 yeni 7 harikası yarışmasına katılacak kadar iddialı bir yer. Çok güzel ışıklandırılmış; size büyüleyen bir adres. Asıl ilginç olanı mağaranın zemininin su ile kaplı olması. Küçük motorlu, derme çatma kayıklarla mağarayı en derin yerlerine kadar gezmek mümkün. Benim için harika bir deneyimdi. Jeitta bu tabiri gerçekten hakediyor.
( Jeitta Mağarası )
Jeitta’dan sonra Tripoli ( Trablus Şark) kentine doğru yol aldık. Tripoli bir liman kenti. Libya’daki Trablus ( Trablus Garp) ile aynı adı taşıyor.
Tripoli güzel balık lokantalarının olduğu da bir kent aynı zamanda. Güzel bir öğlen rakısı içmeden olmaz. Lübnan mutfağının en güzel örneklerini tattıktan sonra otelimize dönüyoruz.
Ertesi gün antik kent Byblos’a doğru yola çıkıyorum. Byblos Efes harabeleri benzeri antik eserlerin bulunduğu bir adres. BM Barış Gücü’ne bağlı bir askeri birlikle karşılaşıyoruz. İçlerinde bir de Türk subayı var. Açıkçası subayımızla böyle bir yerde karşılaşmak beni heyacanlandırdı ve kendisi ile fotoğraf çekildik. Byblos Lübnan’da mutlaka görülmesi gereken yerlerden birisi.
Akdenize kıyısı olan bir ülke olması nedeniyle Beyrut değişik medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir kent. Denizcilikleri ile ünlü bütün medeniyetler kendisine yer bulmuş bu topraklarda. Lübnan’da İslamiyet’e dair izler görmek pek kolay değil. En dikkat çekicisi Refik Hariri Camii. O da oldukça yeni bir eser.
( Refik Hariri Camii )
Lübnanlılar çok iyi derecede Fransızca konuşuyorlar. Fransızca Arapça’dan sonra ikinci dilleri. Genç kuşağın önemli bir bölümünün bir ayağı Fransa’da. Özellikle Hristiyan ve Ermeni nüfus. Müslümanlar birbirleriyle kavga etmekten pek bu işlere fırsat bulamamış gibiler.
Benim için şaşırtıcı adreslerden birisi de Beyrut Ulusal Müzesi. 1920’li yıllara dayanan bir tarihi var. 1970’li yıllarda iç savaş nedeniyle kapılarını kapatmış. 2000’li yıllarda yeniden restore edilerek ziyarete açılmış bir müze burası. İçerisinde gerçekten kıymetli eserler var. Antik dönem eserleri son derece ilgi çekici. Tarih öncesi, demir ve tunç çağına ait eserlerin yanı sıra, Helenistik, Bizans, Roma ve Arap dönemine ait eserler müzede gezilebilir. Ancak ciddi ölçüde geliştirilmesi gereken orta ölçekte bir müze burası. Eserlerin bir bölümüne internetten de bakmak mümkün. Lübnan bu müze ile kendi geçmişi arasında bir bağ kurmak istemiş.
Müzeye giderken yol üzerinde bir heykel dikkatimi çekiyor. Rehberimiz kesinlikle fotoğraf çekmemem konusunda uyarıyor. Heykel, “Adalet Tanrıçası”na benzetilmek istenen bir elinde terazi olan, kafasında miğfer, diğer elinde ise silah olan bir erkeğe “Adalet Tanrısı’”na (!) ait bir heykel. Heykelin gözleri de bağlı değil. Cin gibi herşeyi görüyor. Sorduğumuzda burasının Beyrut Askeri Mahkemesi olduğunu öğreniyoruz.
Lübnan’ın özel yerlerinden birisi de Ksara bölgesi. Ksara üzüm bağlarıyla , şaraplarıyla ve şarap mahzenleriyle ünlü bir bölge. Bu bölgeyi özellikle görmek istedik. Ancak, bölgenin hareketli olması, güvenlik gerekçesi nedenleriyle ( Bekaa Vadisi’ne yakınlığı nedeniyle ) rehberimizin uyarısıyla bölgeyi gezmekten vazgeçtik. Siz siz olun sakin bir zamanında Lübnan’da bulunursanız Ksara’ya mutlaka gidin. Şimdilik sizlerle fotoğraflarını paylaşıyorum. Dönüş yolunda sadece şarap almakla yetindik maalesef.
Beyrut’un simgelerinden birisi de Güvercin Kayalıkları. Öyle ilgi çekici bir görüntüsü olmamasına rağmen bu kayalıklara Beyrut’lular çok büyük bir önem atfetmişler. Zevk meselesi. Kayalıkların arasında yazın tekne ile gezmek mümkünken en doğrusu kayalıkların hemen karşısında yer alan Café Petit’e oturup birşeyler içmek ve güneşin batışını seyretmek.
( Güvercin Kayalıkları )
Bayrağında sedir ağacı bulunan, güzel bir Akdeniz ülkesi Lübnan.
Beyrut ise bu güzel ülkenin hareketli başkenti.
Görmemek olmaz. Beyrut’a mutlaka zaman ayırın.
Kalın sağlıcakla,
Comments