Londra, dünyanın en güzel şehirlerinden birisi. Ben Londra’ya tutkuyla bağlandım. İlk fırsatta yeniden kavuşacağım.
Bu şehir; tarihin, kültürün, el değmemiş mimari şaheserlerin, modern ile tarihi olanı buluşturan uyumun, kalabalık ama düzenli yaşamın, her köşesinde ayrı bir etkinliği barındırmanın, müzelerin, parkların, hafta sonu sabaha kadar açık olan örümcek ağı gibi metronun, birbirinden çılgın eğlencelerin adresi.
Bu müthiş şehri, unutulmaz kılan bir değer daha var. Futbol.
Arsenal, Chelsea, Fulham ve Totenham İngiltere Birinci Ligi ( Premier League ) takımlarının merkezi Londra.
Chelsea’nin mabedi Stamford Bridge.
Müze ve stadyum turu için https://www.chelseafc.com/en/stamford-bridge/stadium-tours-and-museum0 adresinden biletlerinizi önceden alabilirsiniz. Bende öyle yaptım.
Tur günü, beni şaşırtan ise, metrodan indikten sonra stadyumun nerede olduğuna bakarken birkaç katlı binaların arasından dev stadın yükselmesiydi. Semt stadı, mimari olarak semt ile bütünleşmiş. Şimdi stadın yeniden inşası gündemde. 2020-2021 sezonuna hazır olması beklenen stadyum bugün 42.000 kişi kapasiteli.
Uyanık Crostwaite ailesi, stada komşudur. Yenileme çalışmaları sonucunda değişecek stad çatısının oturdukları evin güneşini keseceğini iddia ederler. Stad yenileme çalışmaları bu nedenle durur. Kulüp çaresi aile ile anlaşmakta bulur ve Crostwaite ailesi tam 1.000.000 Pound para alırlar kulüpten.
En büyük rakibi Arsenal 60.000 kişilik stadyumda oynarken, Rus milyarder Roman Abromowitz’in sahibi olduğu kulübün 42.000 kişilik stadyumdan 60.000 kişilik yepyeni teknoloji ile donanmış yeni stadyumda maç yapmasının bedeli tam 600.000 Pound. Bu dönüşüm için Croswaite ailesine verilen para devede kulak.
1905 yılından bu yana, yani tam 115 yıl boyunca bu tarihi mabedi kullanan kulübün mabedini yıkılmadan görmek ise benim şansım.
İki tip tur var statta. Birincisi Efsaneler Turu ki; bu tur 80 Pound, belli günlerde kulüp tarihi için önemli olan kişiler eşliğinde bu turu yapıyorsunuz.
Diğer turlar ise rehberli ve rehbersiz tur, yemekli tur ve grup turu olarak değişiyor.
Kendimi biraz şımarttım ve yemekli turu seçtim. Dünyaca ünlü İngiliz Pub’larının şöhretini bildiğimden bu kez de Stamford Bridge’deki pub da bir şeyler atıştırmak istedim.
Rehberli klasik tur 30 Pound iken, yemekli tur ise 38 Pound. Çok ciddi bir fark yok anlayacağınız.
Öğlen yemeğimi aldıktan sonra Stamford Bridge’e adımımı attım.
Önce müze turu.
Müze, beni bir sürprizle karşıladı. Didier Drogba. Hem Chelsea’nin hem Galatasaray’ın dünyaca ünlü forveti. 300 gol 19 kupa O'nun başarısının kısa bir özeti.
Drogba, Chelsea için bir efsane. Şampiyonlar Ligi Kupası’nı sayesinde kaldırdıkları bir ikon.
Müzenin girişi O’nun fotoğrafı ile “merhaba” diyor. Tabi “Şampiyonlar Ligi Kupası” da efsaneye eşlik ediyor.
( Chelsea'nin 2012 yılında kazandığı Şampiyonlar Ligi Kupası )
2008 yılında Manchester United ile oynadığı final maçını kaybederek Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kazanamayan Chelsea, bundan 4 yıl sonra, Bayern München ile karşı karşıya geliyor.
2012 Mayıs’ında normal skoru 1-1 biten maçta penaltılarla 5-4 kazanarak Şampiyonlar Ligi Kupası’na uzanan Chelsea’nin golünü tabii ki Drogba atıyor.
Drogba’nın golünü taraflarlar hala unutmuyorlar. Tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kazanan Chelsea için bu kupanın anlamı diğer tüm kupalardan elbette farklı. 6 kez Premier Lig Şampiyonu olan, bir kez Kupa Galipleri Kupasını kazanan Chelsea, Bayern München’e 3. kez çıktığı Şampiyonlar Ligi Finali’nde yine kaybettiriyor. Bayern München ve maçta penaltı kaçıran Swensteiger ve bir topu direkten dönen Roben için ne büyük şanssızlık.
1905 yılından 1955 yılına kadar yani kurulduğu günden itibaren 50 yıl lig şampiyonu dahi olamayan Chelsea, bugün Avrupa’nın en büyük kulüplerinden birisi.
Dünyanın en zengin kulüpleri arasında yer alan Chelsea’nin ülkesindeki en büyük rakipleri yine Londra takımları olan Arsenal ve Totenham.
Tarihinde, Peter Cech, Eden Hazard, Didier Drogba, Zola, Makalele, Ballack, Dessaily, Roben, Asley Cole, Demba Ba gibi efsaneleri kadrosunda barındıran Chelsea başarının bir tesadüften ibaret olmadığını gösteriyor.
Mourinho, Hiddink, Scolari, Di Matteo, Gullit, Vialli gibi teknik direktörlerle çalışan Chelsea’nin ziyaret ettiğim tarihteki teknik direktörü Conte’ydi. Bugün Frank Lampard yönetimindeki takım ligde yine iddialı bir konumda.
Müzenin ardından başlasın stadyum turu. Rehberimiz Matthew ile, basın odası, soyunma odaları, tribünler, çıkış koridoru ve saha kenarını turluyoruz.
(Rehberimiz Matthew ile küçük bir hatıra )
Conte’nin basın toplantılarını yaptığı odada, O’nun yerinde bir fotoğraf çektiriyorum. Üzerine elimi koyduğum masa, kulübün tüm yeni transferleri ile sözleşme imzaladığı masaymış aynı zamanda. 100 yıllık bir masaymış. Sıradan, gösterişsiz ama tarihi bir değer. Bu İngilizler de, tarihlerine çok sadık. Ne var atıp yenisini alsalar. (!)
( Basın Toplantısı Odası )
Matthew, Chelsea tarihini sorduğumuz sorularla birlikte en güzel şekilde anlatıyor. Galatasaray taraftarı olduğumu söylüyorum. İlk tepkisi “Arsenal’i yenip UEFA Kupası’nı kazandınız.” oluyor. Gururlanıyorum tabii ki. “Gittin mi Emirates’e?” diye sorunca, biraz mahcup bir şekilde, “Evet” diyorum. Gülümsüyor. “Londra bir futbol şehri.” diye toparlıyorum. Onunla bir hatıra fotoğrafı çektirmeden olmaz.
Galatasaray tarihinde Chelsea ile 4 kez karşılaşıyor ve sadece birisinde berabere kalıp 3 maçta ise maalesef kaybediyor. İki kulübünde simgesi “ASLAN”. Chelsea’nin aslanının elinde bir asa var. Aklıma Londra’da kaybettiğimiz 5-0’lık maç geliyor. Mavi Beyaz Aslan, elindeki asa ile Sarı Kırmızı Aslanı fena hırpalamıştı. Bir daha o günleri yaşamamak dileğiyle.
Müze ve stadyum turumu tamamladıktan sonra, stattan küçük hediyeliklerle ayrılıp, bir ayini tamamlamanın huzuru ile öğleden sonraki derslerim için okula dönüyorum.
Mavi, beyazlar halen başarıdan başarıya koşuyor.
“Keep the blue flag, flying high.”
İlk firsatta Londra'ya tekrar kavusmaniz dilegiyle.🌞🌞🌞