Ülkemizin en uzak köşelerinden birisi Kars.
Son dönem gezi bloglarının en popüler adresi Kars. Hakkında bu kadar şey okuyup gitmemek, görmemek olmazdı elbette.
Beni son dönemde heyecanlandıran, sabırsızlandıran harika bir adres “Kars”
Bu seyahati diğerlerinden ayıran en önemli özellik, Kars'a ulaşımın Doğu Ekspresi ile sağlanacak olması.
Türkiye'nin en uzak köşelerinden birisine daha önce denemediğim Doğu Ekspresi ile gidecek olmak başlı başına bir heyecan.
Daha önce Londra – Manchester, Kopenhag- Malmö, Münih- Salzburg, Düsseldorf- Köln arası hızlı tren deneyimi yaşayan benim için, uzun ve meşakkatli bir yolculuk deneyimi “Kars.”
Ankara'dan 24 saatte, evet yanlış okumadınız 24 saatte Kars'a varan trenin içerinde nasıl vakit geçireceğimi planladım ilk başta.
Buz gibi naneli, limonlu bir cin tonik. Kamp mutfak malzemeleri arasına yerleştirilen mezeler. Müzik yanına uykusuz bir gece için kahve, ilk aklıma gelen hazırlıklar.
Kırıkkale'nin Irmak beldesine, Ankara tarihi tren garından kalkan otobüslerle 1saat 15 dakikada ulaşıyoruz.
Garın tadilatta olması nedeniyle Irmak beldesinden yolculuk saat 19.30 gibi başlıyor. Herkes de çocuk gibi bir heyecan.
Bu kadar uzun bir zaman, bu kadar dar bir alanda keyifle yapılacak bir seyahat için herkes bu seyahati ölümsüz kılmak için gayret ediyor.
4 kafadar kompartımana usul usul yerleşiyoruz. Tüm vagon kulübümüz üyeleri ile dolu. Önce içkiler çıkıyor yavaş yavaş şişe ve termoslardan. Naneli limonlu buz gibi cin tonikle başlıyorum akşama.
Her kompartımanın ısısı kendisinden ayarlanıyor. Hiçbirimiz sıcağı fazla sevmiyoruz. Hafifçe trenin penceresini indiriyoruz. Gecenin sesine, trenin sesi karışıyor.
Sıcacık çay ve kahve ile arada içimizi ısıtırken, kahvenin yanına Jager'i unutmuyorum.
Zaman ilerledikçe müzikle daha fazla ısınıyoruz. Bir ara 4 kişilik kompartımanda 14 kişi sayıyor Ulaş. Hepimiz eğlenmeye geldik değil mi? Komşu kompartımanları ziyaretin ardından yavaş yavaş yatma vakti geliyor.
İlber Ortaylı'nın "Seyahatname"si uyku öncesi gözlerimin kapanmasına yardımcı oluyor. Mışıl mışıl uykudan gün ağarınca uyanıyorum.
Gülşah'ın kahvesi beni kendime getiriyor. Sivas'la başlayan enfes manzaralar, Erzincan, Erzurum ve Kars'a kadar olanca güzelliği ile devam ediyor. Özellikle virajların ve tünellerin çokluğu, seyahati daha da keyifli kılıyor. Trenin yavaşladığı anlarda ve özellikle dönüşlerde, trenin bulunduğunu konumdan ucunu veya arkasını görmek mümkün oluyor.
Ara sıra, tren giderken kapısı açıp, tehlikeli gösteriler yaparak içimizdeki çocuğu dışarı çıkartıyoruz.
Saat 16.00 gibi Erzurum'a varan trene sipariş ettiğimiz Cağ Kebaplar geliyor. Yanına enfes kadayıf dolması. Tren hareket halindeyken telefonla sipariş vermek mümkün. Erzurum'a varış saatini bildirdiğinizde kurye garda oluyor. Bizzat gidip alacak kadar süre yok.
Ve akşam Kars'a varıyoruz.
Kars bizi bembeyaz selamlıyor. Tren garının önünde duran tarihi vagonun önünde hatıra fotoğrafı çekerek başlıyoruz Kars'ın selamını almaya. Hoşbulduk.
Serhat şehir Kars, tarih boyunca değişik medeniyetlere ev sahipliği yapmış. Çok kültürlü yapısı, hoşgörü ile bezenmiş. İnsanları modern. Turiste yabancılık çektiren değil, konuksever davranan insanlar. Sonuçta birkaç gün kalıp döneceğiz değil mi?
Özellikle, otel sahibinin ilgisi ve konukseverliği dikkatimi çekti. Kısa bir Kars yürüyüşünün ardından ertesi günkü Çıldır seyahatine hazırdık.
Çıldır, Ardahan'a bağlı, kışın donan büyük bir göl. Yol boyunca parlayan kar kristalleri ile doğa cömertliğini gösteriyor bize.
Önce Şeytan Kalesi'ne küçük bir yürüyüş, ardından Çıldır Gölü'nde balık keyfi. Göl kıyısındaki restoranın içki ruhsatı iptal edildiğinden, güzelim balıklar öksüz yetim. Fanta ile balık ilginç bir ikili oluşturuyor.
Yemeğin ardından onca zahmetle taşıdığım kamp ocağımı, kamp masamı ve sandalyemi gölün kıyısına kuruyorum.
Güzel bir Davidoff kahve ve Jager ile ısınıyorum. Göl kıyısında atlı kızak çeken kaptanlara da kahve ikram ettikten sonra onların güzel türkülerine ve yanık seslerine bırakıyorum kendimi.
Çıldır, büyüleyici bir atmosfer, bakir bir doğa ve inanılmaz fotoğraflar sunuyor bize. Sizin özel bir şey yapmanıza gerek yok; sadece deklanşöre basmanız yeter.
Çıldır'dan Kars'a dönüyoruz. Akşam güzel bir restoranda “Kaz” etini deneyeceğiz. Otele dönmeden önce, Cheltikov Otel'e, 12 Havari Kilisesi'ne, Kars Kalesi'ne ve Kafkas Şehitleri Müzesi'ne şöyle bir bakıyoruz.
Kars'ın cazibesi sadece doğası değil elbet; mutfağı da iddialı. “Kaz eti” özellikle denenmeli. Bulgur pilavı ile ¼ olarak servis edilen kaz eti bu mevsimde lezzetli sayılır. Son yıllarda ilgi gösterilen kaz etini bir bütün olarak satın almak isterseniz fiyatı 150 TL. Lokantalarda ise ¼ porsiyonu 70 TL. 150 TL.'den ucuza satılanların kazdan başka herşey olabileceği söyleniyor. Aman dikkat kaz diye kazık yemeyin.
Hanedan restoranda yemeğin yanında güzel bir “Aşık Atışması” sergileniyor. Benim favorim Aşık Mahmut. Rakibini alt üst ediyor yaratıcılığıyla. Kahkahalarla güldürüyor bizi.
Son günümüzde, Ani Harabeleri'ne düşüyor yolumuz. 2004 yılına kadar virane olan Ani Harabeleri doğru bir politika ile hem koruma altına alınmış, hem restorasyon sürecine girmiş. Unesco Kültür Mirası olan harabeler tam da Ermenisten sınırında. Karla bezenmiş bu mistik ortam büyüleyici.
Türklerin Anadolu'ya ilk kez girdikleri yerin bu bölge olduğu söyleniyor. Bunu destekleyen en önemli delil. Türklerin Anadolu'daki ilk camii. Manuçer Camii...
Genelde kiliselerin ya da sarayların yanına yapılan minare ile gerçekleşen kolaycılık bu kez de yapılmış ama en azından bir zahmet olduğu ortada. Estetik bir minare kondurulmuş.
Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış; tarihi ipek yolu üzerinden bulunan önemli bir ticaret merkezi olan Ani, zamanla etkisini ve gücünü yitirmiş. Bir dönem 100.000 kişilik nüfusa erişen şehir, yaşadığı işgallerin ardından kan kaybetmiş.
Aziz Krkor, Aziz Gregory ihtişamlı iki yapı olarak hala ayakta duruyor. Aziz Prkish Kilisesi ise tam ortadan ikiye kesilmiş şekilde duruyor.
Arpaçay kıyısındaki şehir, Misak-ı Milli ile yeniden Türkiye topraklarına katılmış.
Ani karların altında oldukça güzel. Bir zamanlar ki ihtişamını özler bir şekilde mahsun duruyor.
Ani'yi yeniden ayağa kaldırmak ise takdir edilecek güzel bir turizm hamlesi.
Ani'nin mistik ortamından sonra bir başka lezzet durağına misafir oluyoruz. “Boğatepe Köyü”
Peynir üretimi ile meşhur bu köyde bir de ekoloji müzesi var. Doğal olarak binbir çeşit otla beslenen ve yayılan hayvanlardan elde edilen sütten eski kaşar, taze kaşar, gravyer ve "malakan peyniri" üretiliyor.
Meşhur “Kara tren gecikir belki hiç gelmez. ” türküsü, bu seyahatle “Tren gelir; hoş gelir” e dönüşüyor.
Çok güzel bu türkünün linkini buraya bırakıyorum. Kulaklarınızın pası silinsin efendim.
Anadolu coğrafyasının bu kadim diyarı bizlere kucağını açtı.
Eşsiz güzellikler cömertliğini sundu.
Bir sonraki sefere Sarıkamış'a kayak yapmak üzere misafir olma sözüyle Kars'la vedalaşıyoruz.
Orient Ekspres ile Kars bir harika dostum...
Comments