Siyah Sırt Çantam'ın ardından bu kez kendi el emeğimle hazırladığım gezi blogum yayına giriyor.
Gezmek, CV'de hobi mi? Yoksa bir tutku mu ?
Şimdiye kadar CV'imde hobilerim arasında göstermediğim "gezmek" benim için bir tutkuya dönüştü.
Önce mesleki nedenlerle başlayan gezilerim, bir süre sonra işi bir tarafa bırakan, sadece sırt çantama hayallerimi koyduğum bir hedefti.
Gezmek aynı zamanda öğrenilebilir birşey. Tecrübe öğrenilmiş şeylerin bir bütünü.
Ham olan insan zamanla pişiyor.
Miskini’yi eğittiler.
Dane dane öğüttüler.
Dil bilmezdim öğrettiler.
Dile çevirdiler beni diyor. ozan bu dörtlüğünde.
Ozan’ın dediği gibi tane tane öğütülerek öğreniyordum.
Dilimin avantajlarını kullandığım yerler oldu. Siyah sırt çantamla gezdiğim yerleri tanımak için paha biçilmez bir avantajdı dil.
Önce güzel ülkemi ve güzel insanlarını tanıdım.
Başkentte yaşayıp, yaz aylarında ailece Ege'nin tatil beldelerine giden benim için neredeyse ülkemin diğer tarafları haber bültenlerinin sonunda yayınlanan hava durumu raporlarındaki sıradan adreslerdi.
Haritadaki adresleri keşfe çıktığımda; Adana'yı, Mersin'i, Antep'i, Hatay'ı, Trabzon'u, Artvin'i, Muş'u, Adıyaman'ı, Bingöl'ü, Diyarbakır'ı, Rize'yi tanıdım.
Mardin'in kaburga dolmasını, Antep'in Ali Nazik'ini, Karadeniz'in muhlamasını, Hatay'ın künefesini tattım.
Diyarbakır'da Sur'u, Şırnak'ta Nuh'un Türbesi'ni, Sivas'ta Buruciye Medresesi'ni, Mardin'de Deyrul Umur Manastırı'nı, Trabzon'da Sümela'yı yaşadım.
Çok güzel insanlar tanıdım.
Nasıl unuturum Elazığ'ın konukseverliğini, Keban'ın gürül gürül akan sularını, Hazar Gölü'nde güneşin batışını, Ardahan'da Çıldır Gölü'nün üzerinde atlıların koşturduğunu?
Nasıl unuturum, dostlarımla yaptığım o keyifli sohbetlerin yanında, Tekirdağ'ın enfes rakısının tadını?
Kordon'da yenen midyenin ağızda bıraktığı o enfes tada, Adana'nın şırdanı eşlik etti kimi zaman.
Kah Çorum'da Hitit Medeniyeti'ni, kah Mardin'de kadim Süryani inancını selamladım.
Bir tarafta Hasankeyf ve Zeynel Bey Türbesi; öte yanda Antep'te paha biçilemez Zeugma Mozaikleri.
Yüzyıllardır onlarca medeniyete beşiklik etmiş Anadolu'yu tanımadan, O'nun yaylalarını, göllerini, denizlerini, ovalarını, dağlarını bilmeden Dünya'yı bilemezdim.
( Çıldır Gölü - Ardahan 2018 )
Anadolu'da başlayan hayallerimi, Anadolu'nun dışına taşımaya gelmişti zaman.
"Siyah Sırt Çantam" işte böyle doğdu. 2015 yılında başladığım gezi yazılarımı bloğumda yayınladım. Umarım okuyanlara bir nebze de olsa ilham verdim.
Bir arkadaşımın "yazsana bunları!" telkini etkili oldu. Gezdikçe yazmak, yazdıkça daha çok gezmek istedim.
"Amma geziyorsun!" "Nasıl zaman buluyorsun." "İşlerini kim yapıyor." "sözleri de esasen kendim için doğru yaptığımı teyid eden sözler. Bu iyiniyetli ve merak dolu cümlelere yanıt vermek isterim elbette.
Evet geziyorum. Ömrüm vefa ettikçe tüm dünyayı ve değişik insanları tanımak istiyorum. Hem "evde oturan erken ölür." değil mi? Otur otur nereye kadar?
Zamanımı işe göre değil, gezeceğim yerlere göre planlıyor; uçak ve otel rezervasyonlarımı hem çok önceden hem de bu sayede çok uygun fiyata ayarlıyorum.
Sağolsun dostlarımın, arkadaşlarımın da desteğini alıyorum işlerimi yaparken. Ve seyahate çıkmadan masamda hiç iş bırakmıyorum.
Tek başına gezmek; sürekli hareket halinde olmamı, başkalarına bağımlı olmadan kendi programımı dilediğim gibi yapmamı sağlıyor. Kahvaltının hemen ardından o günü bitirmek üzere yola çıkıyorum.
Seyahatlerimi gündüz kültür, gece eğlence üzerine kuruyorum. Hem birşeyler öğreniyor; hem de genç olmanın tadını çıkarıyorum.
İlber Ortaylı Hoca'nın dünyada görülmeye değer ve hatta mutlaka görülmeli dediği müzelerden St. Petersburg'da Hermitage, Paris'te Lourve, Berlin'de Pergamon, Amsterdam’da Van Gogh, Barcelona’da Picasso müzelerini gördüm. Gustav Klimt’i Belvedere Sarayı’nda, Leopold Müzesi’nde uzun uzun inceledim.
The Kiss’i, Mona Lisa’yı, Almond Blossom’u dünya gözüyle görmek benim servetim.
( Van Gogh Müzesi - Amsterdam 2014 Yılbaşı )
"Adam, ayın 3 haftası geziyor, kalan bir haftasında da gezdiklerini yazıyor." diyen dostlarım güç veriyor bana.
"Harika geziyorsun. Sana takılmak istiyorum." diyen dostlarımdan alıyorum bu heyecanı.
Sevgili dostum Savaş Sönmez'in "Tatar Çelebi" sözünü çok sevdim. Bu söze layık olmaya çalışacağım.
Berlin'den, Beyrut'a; Barcelona'dan, Amsterdam'a; Salzburg'tan, Münih'e; Dubrovnik'ten, Roma'ya, Venedik'ten Lviv'e, az gittim uz gittim dere tepe düz gittim.
Sırada Küba ve Kuzey Kutbu ve Antarktika var.
Her yerin ve her insanın ayrı bir hikayesi var.
Gezdiğim yerler içerisinde en çok Berlin ve Beyrut etkiledi beni.
Barışı ve huzuru elde etmek kolayken; ne kadar zor elde edildiğini gösterdi iki şehir bana.
Aşık olunacak güzellikteki bu iki kentin nasıl da kötü ellerde acı bir tarihe de tanıklık etttiğini gösterdi bana Beyrut ve Berlin.
Dünya bizim etrafımızda dönmüyor. Farklı inançta, farklı kültürde, farklı dillerde ve renkte olan, farklı tercihlerde bulunan milyarlarca insan var dünyada. Şairin dediği gibi, "insan kısım kısım, yer damar damar."
Bu gezilerimden birkaç tanesi aşkı da tattırdı. "İyi ki!" dedirtti bana.
Aşkın ne zaman, nerede karşısınıza çıkacağı belli olmaz. Öyle değil mi? Güzelliği belki de ansızın olmasındandır bazen. Hazırlıksız yakalar insanı.
Eskiden aşıklar, aşklarına kavuşmak için diyar diyar gezermiş. Gezmenin böyle bir keyfi de var. Tabi o aşıklar gerçek aşıklarmış. Duygularını söze döker, sevdiklerine yanık türküler yakarlarmış:
"Duygular dönüştü söze.
Yanık seda işler öze.
Dertli dertli vurup saza.
Tel ilen öldürmen beni." diye türkü havalandırırlarmış.
Kavuşamamanın hüznünü taşırlarmış içlerinde. Sevdiğinin küsmesi en büyük cezaymış aşığa.
" Bunca diyar gezdim gözlerin için.
Niye küstün bana el söz için." diye af dilerlermiş sevdiklerinden.
Gezmenin, çok gezmenin bir diğer güzelliği de işte bu tatlı süprizler.
Hayatı güzelleştirmek bizim elimizde. Hayatı tercihler belirler. Tercih sizin.
Bana şiiri sevdiren şiir, "motto"m: "Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Birşey Var!" şiiri.
"Yaşadıklarımdan öğrendiğim birşey var.
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın.
Irmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına.
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır.
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana."
Hayatınızı güzelleştirmek; hem kendiniz, hem çevreniz hem de diğer canlılar için güzelleştirmek sizin elinizde.
Irmaklara, göğe karışmak sizin elinizde.
Tutkuyla, aşkla, zevkle gezin.
Bahane üretmeyin. Kalkın o koltuklardan.
"HAYAT BANA GÜZEL." ya size?
Ne güzel de olmuş yazılarınızı bizlerle paylaşmanız.🌺Heyecanla okuyorum satırları.🌞Elinize kolunuza sağlık. Daha çok ülke daha çok anı için az kaldı.🧿