Bu yazıyı tanıdığım en büyük Arsenal taraftarı Deniz Orhan'a ithaf ediyorum.
Arsenal, Londra'nın ve dünyanın en ünlü futbol kulüplerinden birisi. Şehir, adeta bir futbol kulüpleri cenneti.
Futbolun beşiği İngiltere'nin başkenti Londra'nın diğer melekleri; Chelsea, Tottenham, Queen's Park Rangers.
Arsenal sadece bir futbol kulübü değil. Taraftarları için bir yaşam biçimi. İşçi sınıfının futbol kulübü iken, bir dünya devine dönüşmenin yolculuğu etkileyici.
Maçlarına bilet bulmak oldukça zor. Kombine biletler satışa çıkar çıkmaz tükeniyor.
Bu nedenle rotamı, Manchester – Barcelona Legends Match'a çevirdim. Ama Arsenal'i ihmal edemezdim.
Arsenal stadını ve müzesini gezmek için günler öncesinden biletimi aldım. 22 poundluk bilet hem müzeyi hem de stadyum turunu kapsıyor. 16 yaşına kadar çocuklar için 14 pound olan tur boyunca sizi oldukça nazik görevliler ve rehber karşılıyor.
Maç günü turu yapmak isterseniz fiyat 35 pound.
Yemekli tur fiyatı ise normal günlerde 37 pound. Stadın girişindeki Planet Hollywood restoranda yemeğinizi yiyorsunuz.
Ben öyle kalabalıklarla uğraşamam. Çok kıymetli bir adamım. VIP tur yapacağım derseniz; açık büfe yemek, sınırlı üretim hediyelerle birlikte bu turun maliyeti 350 Pound. Bu kadar paraya size şarap da ikram ediyorlar.
"Ben stadyumu boş boş gezemem." diyenler için ise, sadece müze turu 10 Pound.
Efendim, Camp Nou, München Allianz Arena, Old Trafford, Stamford Bridge gibi statlardan deneyimli olan benim gibi bir futbolsever böyle gezileri öğleden sonraya bırakmaz.
Gün ağarır ağarmaz stada doğru yol aldım. Stadyum kent içerisinde sayılır. Londra'nın kuzeyinde, 2. zone'da. Metroda futbol topu işaretini görüyorsanız, doğru yoldasınız demektir.
1886 yılında kurulan kulüp, sayısız başarılarıyla dünyanın sayılı kulüplerinden birisi.
Dünyanın en zengin 10 kulübünden birisi olan Arsenal, silah sanayiinde çalışan işçilerin kurduğu bir kulüp. Arsenal Armament Factory'den, Arsenal FC'ye süren bir yolculuk bu.
Her bir Arsenal taraftarı ise bir “Gunner”
1996 yılından beri takımın başında bir efsane var. Arsene Wegner.
O sadece bir teknik direktörü değil; bir futbol filozofu, bir deha.
Premier Lig'de 3 şampiyonluk ve bir UEFA Kupa Galipleri Kupası ile birlikte sayısız final oynamış bir takım Arsenal.
Takımın şu anki teknik direktörü Mikel Arteta. Manchester City'de Guardiola'nın yardımıcısı teknik adamın Wegner gibi bir efsaneden kalan mirası yönetmesi kolay değil.
Stadyum girişinde biletimi gösterirken görevliye Galatasaray taraftarı olduğumu özellikle belirtiyorum. Beni çok güzel karşılıyor. UEFA Kupası'nı kazandığımız Kopenhag'ın Parken Stadı'ndaki 17 Mayıs 2000 tarihli maçı anımsatmama gerek bile kalmıyor. Görevli “bizim stadımızı gezmeye gelmişsin.” diyor. Bende cevaben “Galatasaray'da Arsenal'de büyük takımlar. Hem Londra'yı hem Arsenal'i seviyorum.” diyorum.
Hemen soruyor. “Stamford Bridge'e gittin mi?” “Gittim.” deyince. “Anlaşılan sen hepsini seviyorsun.” diyor. Gülüyoruz.
Kulübün arması, askeri top şeklinde.
Gunners'ların sloganı ise “Victoria Concordia Crescit.” Önceleri Latince ifade edilen bu slogan stadyumun girişinde dev bir panoda ifade ediliyor. Sadece bir slogan değil; bir felsefe. Büyük kulüp olmanın göstergesi bu değerler.
“Victory Through Harmony”
“Uyumla ( Ahenkle ) Zafere Doğru.”
Ya da “Zafer Uyumla Gelir.” gibi çevrilebilecek bu slogan Londra gibi, çok kültürlü bir şehirde farklılıkları bir potada eritebilme başarısının anahtarı sanırım.
60 bin kişi kapasiteli Emirates Arena, dünyanın en iyi tasarlanmış statlarından birisi.
Stadyum turuna, önce tribünlerle başlıyoruz. Stadı en yüksekten izlemek enfes bir duygu. Ardından, üyeleri arasında Maradona gibi dünyaca ünlü futbolcuların olduğu Millionaire Clup- VIP Loca'ya geçiyoruz. Oldukça sade döşenmiş.
Ardından takımın soyunma odası, basın toplantısı odası, futbolcuların sahaya girdiği tüneli gezdikten sonra her stadyum turunda olduğu gibi hediyelik eşya bölümüne geçiyoruz. Kendime güzel bir Arsenal çantası aldıktan sonra yavaş yavaş müzeye doğru yol alıyorum.
Müzede, kulüp tarihindeki formaları, madalya ve şilt koleksiyonunu, kulüp tarihindeki önemli futbolcuların fotoğraflarını görmeniz mümkün.
1886'da kurulan klübün 1925'deki başkanı Herbert Chapman, Arsenal'e dair hedefini, “Arsenal'i dünyanın en büyük kulübü yapacağım.” diye açıklıyor. Bu hedeflerine ekonomik anlamda ulaşmış gözüküyorlar. Ama herşey para değil. Bugün ligde zor durumdalar. Ama o günlerde 7 oyuncusunu İngiliz Milli takımına gönderecek kadar başarılı bir takım Arsenal.
Thiery Henry, David Seaman, Dennis Berkamp, Charlie George, Mark Overmars, Emmanuel Petit, Nicholas Anelka gibi efsane futbolcular dışında bir isim var ki, stadyumda onun izi, müzede onun izi.
Arsene Wegner. Lakabı “Profesör.”
Arsenal'in Fransız devrimcisi. Kulübün başarılarla dolu tarihinin 20 yılına damga vurmuş bir filozof.
Stadyumun içinde, maç öncesi çalıştığı özel odasında takım elbisesini, özel eşyalarını sergileyecek kadar sevilen bir isim Arsene Wegner.
İngiliz takımlarının başarısı teknik direktör konusundaki istikrarlarından geliyor sanırım. Biz birkaç maç sabredemezken, 20 yıl süre ile takımın başında görev yapan bir teknik direktörün varlığı zaten yeterli. Sadece kulübü yönetenlere de değil, taraftara da sorumluluk düşüyor bu konuda.
Uyum kadar sabır da başarıyı getiriyor.
Başarının bir diğer unsuru, bireye ve tarihe verilen değer.
Stadın girişinde Dennis Berkamp'ın tarihi hareketini heykel yapmışlar. “İşte bu!” dedirtiyor bana.
Bu heykelin dikilmesine neden olan Hollandalı efsane futbolcu Dennis Berkamp'ın topa hakimiyetini gösteren videosunu buraya koyalım. Neden heykelinin dikildiği daha iyi anlaşılsın.
Bir Galatasaray taraftarı olarak Metin Oktay'ın heykelini görmek arzum artıyor TT Arena'da.
İnşallah sesimi duyar kulübün başkanı Mustafa Cengiz.
Victory Comes with Harmony and Showing Respect to Your Own History.
Comments